Bu aralar, sanırım 3 yaş bunalımından kaynaklı, çift kişilikli bir Barış var karşımda. Bir günü “annecim şunu yapabilir miyim? annecim bununla oynayabilir miyim?” vs.. şeklinde herşey için izin alan, güzelce uyuyan, akıllı uslu oynayan bir çocuk olarak geçiriyorsa, ertesi günü laf söz dinlemeyen, ortalığı dağıtan, uyumak istemeyen, uyumadıkça huysuzlaşan, çıldıran/çıldırtan, her şeye ağlayan/ağlatan bir çocuk olarak geçiriyor… Bir gün iyi bir gün kötü… 2 yaş sendromu bitti 3 yaş bunalımı çıktı şimdi de iyi mi… Ne sendromlu çocuklar doğurmuşuz anlamadım, anneme soruyorum bizim zamanımızda yoktu böyle sendrom mendrom diyor… Geçenlerde bir blog yazısında bu konu ile ilgili şöyle bir yorum gördüm: “buldumcuk anne babaların, hükela çocukları işte” 🙂 Gerçekten biz mi yapıyoruz acaba bu çocukları böyle, yoksa hepsi doğuştan mı arızalı çözemedim gitti 🙂
neyse işte, bugün tersinden kalkmamıştı Barış. Kahvaltı öncesi/sonrası baktım herşey yolunda, ağlama krizi, inatlaşmalar vs… yok… Uslu Barış günü bugün 🙂 Ne oynayalım dedim, seçenekleri saydım, oyun hamurunu seçti. Kurdum sofrayı; hamuru, merdaneyi ve düğmeleri getirdim. Pasta süsleyeceğiz dedim Barış’a, çok sevindi tabii… Aklımdaki oyun aslında aynısını yap tarzı bir oyundu. Önce ben düğmelerle kendi pastamı süsleyecektim, Barış da örneğe bakarak aynı süslemeyi kendi pastasına uygulayacaktı. Ama ben süslemeye başlayınca, Barış da benim yaptığımı eş zamanlı yapmaya başldı. Oyunun seyri değişti… Yeni oyunda büyük/küçük, renkler, sağ/sol, altında/üstünde kavramlarını bol bol kullanarak eş zamanlı olarak pasta süsledik. Örneğin: “sağ üst köşeye büyük kırmızı düğmeyi koyalım/kırmızı büyük düğmenin sağına küçük sarı düğmeyi koyalım vs…” dedim, düğmeyi bulup, koyacağımız yeri belirleyip süsledik pastayı. Pastayı pişirmeden olur mu, hani fırınımız diye tutturdu. Legolardan fırın yaptık, attık pastayı fırına. Kapağı düşünmedim tabii, kapaksız fırın olur mu hiç, hemen uyduruktan bir de kapak yaptık… İlk pastalar pişerken daha büyük olan 2. pastaya başladık. Aynı mantık ile pastayı süsledik. İlk pastayı çıkarıp ikincileri fırına atarken bir de ne görelim, birinciler pişmemiş daha (niyeyse pişmediklerine kanaat getirdi pasta uzmanı Barış Bey 🙂 ) Bu sefer dört pastayı üst üste koyup attık fırına. İkinci pastalar fırına sığmadı, baktım ağlama krizine girmek üzere, hemmen fırını büyütüp olaya el koydum, ağlama sızlama olmadan attık pastaları fırına 🙂 aktivite yapmak da ayrı dert 3 yaş bunalımlı bir çocukla 🙂
Biraz bekledik, pasta uzmanı Barış bey fırının kapağını açıp pastaları inceledi ve piştiğine kanaat getirince çıkardık pastaları fırından 🙂 Bu sefer nasıl yiyecez sorunu baş gösterdi. Oyuncak çekmecesini açıp tabak olabilecek birşey aradı, mutfaktan tabak getirelim dedim kabul etmedi, oyuncak birşeyler tabak olacakmış, yaratıcılığını göstermek istedi herhal 🙂 İşe yarar birşey bulamadı, daha önceki pipet oyunumuzdan kalma pipetleri buldum ben de bakınırken, bunlar çatal olsun dedim, tamam dedi. O aranırken ben de öylesine pipetleri kalan oyun hamuruna saplamaya başladım. Pipeti sapladıktan sonra uç kısmına bastırınca oyun hamuru hop diye atladı masaya. baktım zevkli bir iş, bırak dedim tabak aramayı gel makarna yapalım 🙂 Pipetleri hamura saplayıp uç kısmı sıkarak minik makarnalar yaptık. dayanamadı gitti mutfaktan çay tabağı getirdi, makarnaları ona doldurdu da öyle yedik makarnaları 🙂 Acayip bir tabak takıntısı var Barışta, yesin diye bir fındık versem “elime değil tabağa koy” diyor, bir fındığı bile tabakta sunuyoruz paşazadeye, elden almıyor 🙂 Pipetli oyunu tavsiye ederim, pipetten hamuru çıkarmak minik parmakları güçlendirmek için değişik bir oyun oldu…
Son Yorumlar